8 Haziran 2013 Cumartesi

Özgeçmemişim

      Blogdaki ilk yazımda olmasa da bu yazımda kendimden biraz bahsetmek istedim ama önce şunu söyliyim: hani klasiktir ya aslında uzun zamandır yazmak bişeyler karalamak istiyodum ama işler güçler derken nasip bugüneymiş falan... Bende durum biraz farklı; bir an kafama esti yazdım, o anın mazeret sınavlarına, finallere denk gelmesi biraz geciktirmiş olsa da. Yıllar sonra dönüp buraya baktığımda belki yazdıklarıma gülecem, yazamadığımı farkedicem ama olsun bir an kafama esti yazdım sonuçta.

     Şırnak'ın Kasrik köyünde 91 yılında dünyaya gelmişim. Doğum günüm meçhul. Şu kadarını biliyorum. Okula başladıktan 3 yıl sonra okul yönetimi kimliksiz de bi yere kadar demiş, babam da kimliğimi çıkartmış ve formaliteden 4 Mart diye yazdırmış. Böyle olmasının üzücü yanları olduğu gibi sevindirici yanları ve zamanları da var. Mesela doğum günümü kimse hatırlamadığı zaman çok da umursamıyorum. Ben bile bilmiyorum onlar nasıl bilsin diyorum kendime. Belki de bir çeşit avuntu ama olsun kendini avutabilecek bişeylerinin olması her zaman iyidir. (Kasrik'ten ayrıca bahsetmek istediğimden şimdilik burda bırakıyorum)

     Okula ilginçtir 5 yaşında ve daha da ilginçtir kendi isteğimle başladım. ''Baba beni okula gönder''diye çok ısrar etmişim, üstelik alfabeyi de söktükten sonra. İlk ve ortaokulu Kasrikte köyün tek okulu olan MİŞBDİÖO'nda okudum (açılmını boşverin). Liseyi de burda okurdum ama köyde lise olmadığı için liseye başlama dönemi biraz sancılı geçti. O zaman ki adıyla LGS den 757 puan aldım ama yerleşemedim. Ek kontenjanla Bitlis AÖL'ye tam yerleştim derken sınav sonuç belgemi kaybettim. Bir hafta önce bulsam sevinçten havalara uçacağım belgeyi bulduğum gibi buruşturdum attım. Daha sonra ver elini Konya dedim ve uzun bi otobüs yolculuğunun ardından sabahın 3'ünde muavinin uyandırmasıyla kendimi Konya'da buldum. Bu macera da kısa sürdü çünkü daha 5+8=13 yaşındaydım ve ilk defa ailemden bu kadar uzun süre ve bu kadar uzak kalmıştım. O kadar zor gelmişti ki sabah 7'ye kadar beklediğimiz Melek adlı şeytan nihayet bizi gideceğimiz yere götürdüğünde herkes o yorgunluk ve uykusuzlukla hemen uykuya dalarken benim gözüme tek damla uyku girmemişti. ''Aramaya değer mi arasam bulur muyum hadi buldum diyelim bir daha uyur muyum?'' dediğim uykumun geleceği yoktu. Bir ara ayağa kalktım pencereden Konya'yı seyre daldım. İşte o zaman dökülmek için sabırsızlanan gözyaşlarımı daha fazla bekletemedim. Sonrasını  hatırlamıyorum. Konya'dan aklımda başka kalan anılar; Melek olmazsa yiyeceğim telefon kazığı, ilk kez orda bindiğim tramvay, kabul ediyorum suç bende olduğu için kavga ettiğim Urfalı arkadaş ve tabii ki Hz. Mevlana Türbesi. Ha bir de o aralar popüler olan gezdiğim her yerde çalan Hande Yener'in ''Acele etme'' ve Emre Altuğ'un ''Bu kadar mı?'' şarkıları. Aşk üzerine yazılıp söylenmiş şarkılar olsa da sanki ben içimden her dönecem  dediğimde acele etme bu kadar mı diyorlardı bana tabi Hande Yener ve Emre Altuğ bile vazgeçiremediler beni  memlekete dönmekten. Çünkü hakiakaten memleketin adı başka,tadı başka tuzu başkaydı. 10 günlük bu maceradan ve o zaman Şırnak'ın en iyi lisesi olan Cizre Lisesi'ne de kaydımı yaptıramadıktan sonra yeni açılan Cizre Atatürk Llisesi'ne kaydımı yaptırdım. Bunun da güzel bir yanı vardı. Okulun ilk mezunlarından olacaktım. Hem Şırnak'ta bir lise en fazla ne kadar iyi olabilirdi ki! (Bardağa dolu tarafından bakmak dedikleri bu olsa gerek) Ama tüm bunları üst üste koyduğum zaman iyi ki liseyi orda okudum diyorum. Çünkü ben de emeği çok olan müdürümüz Murat hoca ve matematik hocamız Emin hoca sayesinde hayatımın en kötü kararı da olsa YTÜ İnşaat Mühendisliğini kazandım. YTÜ'den mezun olduğum zaman bi hazırlık dönemini özleyecem. Neler yoktu ki! Mesela sınıfa ilk girdiğimde çalan yabancı şarkıyı duyduğumda afallamıştım. Tabi sonradan öğrendim hazırlıkta listening dersleri böyleymiş. 17 yaşımda üniversiteyi kazandığım için arkadaşların sınıfın kapısına +18 yazısını asmaları, Hanife hoca sayesinde 365'te 1 doğru olma olasılığı olan doğum günümün ilk defa hem de sınıfta kutlanması aklımda çoktan yerini almış ve hiç çıkmayacak olan güzel anılar olarak kalacak. Ondan sonrası tam bir zulüm ve hala Davutpaşa Kışlasında pardon Davutpaşa Kampüsünde devam ediyor bu zulüm. İnsan ne kadar kötü de geçse geçmişi hep özlüyor ya benim özlemeyeceğim tek yer Davutpaşa olacak.

      Ben buraya ara sıra uğrar yazarım. İlginç birşey duyar yazarım, güzel bi şiir bulur veya kendim yazarım, benim için vazgeçilmez bir tutkudur film izlemek beğendiğim bi film veya aktör olur fikrimi yazarım, kendimce fanatiği olduğumu düşündüğüm cimbomum hakkında yazarım. Yazarım da yazarım.. Amacım birileri tarafından farkedilmek değil öyle bir iddiam da yok. Zaten bu kadar komik ve kötü yazdığım için farkedilirim ancak. Birilerine burdan serzenişte bulunmak da değil amacım. Galiba yıllardır içini dökecek birilerini bulamadığından, bulduklarına da anlatamadığından dolayı dipsiz bir kuyu kadar derin duygularla yüklü bir geminin sığındığı son liman olarak burayı gördüğüm için yazmak istiyorum sadece...
                                                                                                              Mehmet ŞANLI

5 yorum:

  1. Sevgili yazar arkadaşım. Blogunu severek takip edip severek okudum ama ufak bir ufuk yurdu hatıranı eklemeni isterdim :)ama yinede başarılı bir inşaat mühendisi yazısı olmuş. blogunu okuduktan bazen yorumlarada bakarsan yine bir şekilde hatırlarsın bizleri:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Seni unutmak mümkün mü kardeşim:) hem ben unutsam da sen unutmazsın ;) bu bir ikincisi yazar yakıştırması kulağa hoş gelse de daha o seviyede değilim keşke öyle olabilsem:)ufuk yurduna gelince bahsedicektim ama olayları yarım yamalk hatırlayınca tam hakkıyla anlatamayacağımı düşündüm eminim benden iyi anlatabilecek biri varsa o da sensin...

      Sil
  2. dostum...çok hoş bir yazı ve iyi derlenip güzel bir romana ışık tutacağına ümit ediyorum...romanını elime alıp ve güzel tasvirlerine dalmak için sabırsızlıkla bekliyorum...serkeftın

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  4. çok teşekkür ederim bremın bu güzel yorumun ve dileğin için ama roman yazabilmem için daha çok tozlu yoldan geçmem lazım.Olur da bir gün yazarsam sinemaya uyarlaması senden haberin olsun ;)

    YanıtlaSil

DÖNÜŞÜM

Eksiliyor insan gün geceye döndükçe Süregelen bu hayat ve bundan sonrası Beklerken iki bilinmeyenli bir denklem arasında Volta attıkça k...